Delilik Konuşuyor

Çimen ÇİFTÇİ…


Lütfen deliliğe daha fazla saygı gösterin. Oturun siz meclis üyeleri, mektepsiz filozoflar, din adamları, vergisiz memurlar siz de…

Size daha önce duymadığınız ama çok bildiğiniz şeylerden söz etmek istiyorum: Lütfen cübbeme saygı duyun, beni dinlemekten bıkmayın. Size şirin şeyler söyleyerek bütün dikkatlerinizi himaye eden hatiplerinizden özür diliyorum. Beni buraya çıkartan deliliğim beni mahçup etse bile, konuşmamı kendimi alkışlayarak sonlandıracağım.

Dostlarım! Görüyorum ki yalnız oluşum sinelerinize bir acıma duygusu katıyor. İzin versem benim için dilenecekleriniz var. İnanın düşüşlerimi toparlamanıza gerek yok. Kendinizi toparlayın yeter. Ne yazık ki, burada benimle birlikte meydan okuyacak bir kadroya sahip değilim. Bağlı olduğum kurumum, zihinsel hasarlarıyla meşgul. Hem kalabalık gösteriler sizin hakkınız. Sizi takip eden bu millet, sizin gösterilerinizi keyifle seyrediyor. Keyfiyet yolunuzun doğruluğunu ispatlıyor. Keder dağıtacak kadar deli değilsiniz ne de olsa! Biraz geçmişinizdeki fetihlere atıfta bulunarak, biraz da toprakçılık yaparak kulübelerinizdeki malumatlarınızı esirgemeye devam edin. Özel mülkiyetinize saygım sonsuzdur. Bu ülkeyi muhafaza ettiğiniz mülkiyetiniz kurtaracak! Nadasa bıraktığınız bütün ekinleriniz size nimet olarak dönecektir. Ne de olsa siz her şeyi inandığınız Tanrıya adıyorsunuz. Siz gördüğüm en şerefli topluluksunuz. Bu kadar övgüyü hak ediyorsunuz!

Şunu biliniz ki, birçok insanın bir araya gelip dedikodu yapması toplumsallaşmadır. Bu süreci destekleyen bütün tüketimsel mekanizmalar, halka tavsiye edilen uyuşturuculardır. Bundan tattığınız vakit kendinizi çerez dükkânında bulursunuz. Hayatınız grup toplantılarında, mutluluğunuzu kalabalıklaştırarak geçecek. Bu kötü dayanışmaya karşı sizi, kendinizi korumaya davet ediyorum. Bu, şüphesiz Tanrının önerdiği yoldur. Sözlerime şimdiden karşı çıktığınızı duyuyorum. Size sevdiğiniz şeylerden söz etsem daha mı iyi? Fakat dostlar, şu hikâyeye kulak verin. Amacım sizi ikna etmek değil. Niye sizi ikna edeyim ki? Deliliğimi ayaklar altına mı alayım istiyorsunuz? …

Fakat konumuza dönelim.

Bundan çok zaman önce Tanrı, devletinde yasaları yürütürken bir hikâyeden bahseder. Elçi Eyyüb büyük bir hastalığa yakalanır. Bu hastalığın kendilerine bulaşacağından korkan dedikodu toplumu, onu sınır dışı eder. Eyyüb hastalığı ile baş başa kalır. Hüzün ve düşünceler kaplar bedenini. Ruhu yalnızlaşır. Vücuduna yük olan yaralar aklını esir alır. Kederli bir deli olur. Tanrının beğenisini kazanır. Tanrı o zaman “Kullarım, bakın bu bir elçidir. Ben ki onu sabırlı buldum.” der. Görüyorsunuz, değil mi? Tanrı, devletinde delileri nasıl övüyor! Onlar Tanrının uyruğunun en sadık kimseleri değil de nedir?

Dostlarım! Tanrının bütün gizli belgelerini taşımak için, onun bütün öğretilerini zihnine yerleştirmiş; sürekli bir yarış halinde olan, bilgileriyle övünüp duran, ilimlerinin kendilerini rezalete sürüklediği bu dinleyici konumundaki memurların ise delilikten bir nasipleri yoktur. Riya bulaşmış bilginin size kendinizi göstermekten başka ne faydası olur? Oysa delilik içteki tutkuların dışarıya yansımasıdır. Hal böyle iken; delilik, bilgeliğin yalnızca akıl formatlı olmasından daha faydalı ve güzel değil midir? Dostlarım, korkarım ki bu tür bir bilgelik, bir çeşit bilgi taşımacılığı yapıp; tanrı olmaya aday olmaktır!

Mektepsiz filozoflar! Size has olan bu duyuruma kulak verin! Bu sözlerim incitici gelebilir. Fakat buna rağmen size olan sevgimi gizlediğim için Tanrı nezdinde müşrik sayılabilirim. Ama yine de sonu deliliğe götürecek herhangi bir salih amelin, bu damgayı üzerimden atacağına inanıyorum. Şimdi asıl meselemize dönelim. Siz bütünüyle aynı düşünen, millî egemenliğine düşkün ve olabildiğince çok sesli olan bu halktan ne istiyorsunuz? Herkes huzurlu iken aniden ortaya attığınız, farklı olmak adına ileri sürdürdüğünüz o sosyete düşüncelerinizin; sakallarınıza duyulan saygı gibi, etrafa sınırsız attığınız boş bakışlarınızın da bu milleti rahatsız ettiğinden haberiniz var mı? Tanrıyı aramak için yola koyulup, ellerinizdeki fenerlerin ışığını kötüye kullanıyorsunuz. İncitici sözlerinizle çocukları uykularından uyandırıyorsunuz. Kadınlarımızı ayaklandırıp, erkeklerimizi aşağılıyorsunuz! Bu halk tarafından yazıklanıp? Öldürülmekten korkmuyor musunuz? Yoksa ruhu görünür kılmak için felsefenizi ayaklar altına almak mı istiyorsunuz? Organlarınızın bozulmasından korkmuyor musunuz? Siz deli misiniz? Siz gerçekten de tuhaf bir topluluksunuz!

Ama bana söyleyiniz, siz bilgeler!

Rica ederim bana söyleyiniz, bana yardım ediniz. Deliliğim susmak üzere! Kim naklediyor bunca sözü? Kimin hangi ateşte yanacağını, kaç odun kullanılacağım, kaç gözün, kulağın olacağını, Meryem’i doyuran meyvelerin bilgisinden tutun da dünyanın ilk rengini dahi konuşur dururlar. Her gün, kurulu meclislerinde şefkatlerini haykırıp dururlar. “Bakınız şuna verdim, bakınız bunu verdim.” Söyleyin bana, bütün bunlar üzerine söylenenler kadar gülünç gelen başka ne var? Bu, kendini ruhsal yetkinliğe ulaştırmak için yaygınlaştırılmış iyilik senaryosu değildir de nedir? Sonra da ufak bir cızırtı olduğunda, incelikli bir söylem geliştirip camianın beğenilerini üzerlerinde hissetsinler diye: “Yetişin din adamları, din elden gidiyor!” diyorlar. İnanın bana dostlarım, bunu en çok haykıran delilerdir. Bunlar ne bilirler neyin nerden gittiğini, erdemin boyutunu, neyin doğru olduğunu? Delilik eğrinin protestosudur!

Fakat üzerinde çok konuşulacak bu sözlerimin daha bitmediğini üzülerek ifade etmek istiyorum. Lütfen sözlerimi bitirmeme olanak verin. Çünkü bu söyleyeceklerim çok garip şeyler. Platon “Âşıkların deliliği bütün deliliklerin en tatlısıdır.” dediği vakit Mecnun’un ayaklandığını, Ferhat’ın dirildiğini, Kafka’nın postacı aradığını hissedebiliyor musunuz? O bütün içsel duyguların, insanı, kendinden uzaklaştıracak bir doyuma nasıl ulaştırdığını, olgunlaştırdığını daha birçok/dığını ile bitecek cümleleri tahmin edebiliyor musunuz? İşte bakın dostlarım, bir adamın ruhu bedeninin üstüne çıkarsa, aklı uzaklaşırsa bedeninden; ruh, aklı ayaklar altına alırsa ortaya çıkabilecek bütün fevri eylemlerin neticesi bir saçmalama girişimidir. Tekrar ediyorum, not edin! Delilik bir saçmalama girişimidir.

Görüyorum ki sözlerim çabuk bitsin diye, ellerinizi başlarınız ve kulaklarınızdan düşürmüyorsunuz. Ağızlarınız yalnızca haramilerin bildiği şifre gibi açılıp kapanıyor. Lütfen bütün bu söylediklerimi unutun. Hem ben ne söyledim ki? Benim bile anımsamadığımı siz nasıl anımsayacaksınız? Kıymetli dostlar! Delilik, konuşmak için sizin susmanızı bekliyor. Lütfen kalkmayın; sözlerim bitmek üzere. Benden rahatsızlık duyduğunuzu biliyorum. Zaten bir deli ne zaman bir eza olmaktan kurtuldu ki?

Şimdi söyleyeceklerim sizin hakkınızda olan şeyler. Son sözlerimi siz aklı başında olanlar için harcayacağım. Siz, sözde her şeyi anlayanlar! Bütün armağanların sahipleri, bu dünyanın bilgi fuarları, Tanrı’nın aziz yardımcıları, bakın Süleyman Peygamber ne diyor:

“Delilik, deli için bir sevinç kaynağıdır.”

Görüyorum ki bütün sevginizi eşyanın töresine adıyorsunuz. Sizin için en soylu uğraş aşiretinizin tarlalarım yönetmek olmuş. Hala mülkiyet tartışmalarından dolayı oğullarınızı boğazlıyorsunuz. Kendinizi sevmeyi unutmuşsunuz. Kendinizi unutmuşsunuz. Oysa delilik her gün sevmeyi öğütlüyor kendisine. İnsanlık ölçeğinde sevginizi özgürleştirin. Deliliğinizi sınırlardan geçirin…

Evet dostlarım…

Sözlerim yorgunlaşıyor, deliliğim usulca susmamı istiyor. Bu kadar konuştuğun yeter, diyor bana.

Peki, diyorum; Son kez konuşsam?

Alıyor aklımı eline ve susuyor.

Evet dostlarım. Bu bir bitiş çağrısıdır, yoruldum…

Beni deli diye söyleten dünyaya, bütün aksiliklerimi not eden bu dünyaya, bu karalamalı, damgalı, tuzlu dünyaya gelmek gitmekten daha Tanrı işi. Bu, acı içerikli son isyandır. Gelin de idama vurun çağrımı. Böyle yaşamak dokunaklı bir türküdür…

Deliliğin aziz inananları, Esen kalın, hoşça kaim… (Kendini alkışlıyor…)